|
||||||||
|
|
Biz
mütteka-yı zerkeş-i caha dayanmazuz Hakk’ın kemal-i lütfünedir istinadımız Baki |
Tercümesi ise; “Biz mevki ve rütbenin
altınla işlenmiş sırt yastığına dayanarak insanlara zulüm etmeyiz, yalnız
Allah'a güveniriz” şeklindedir.
Dilin önemi burada da kendini gösteriyor.
Yazı dili Osmanlıca olan bir yönetimde, Anadolu 'da kendi dillerini
konuşan bir halklar vardı, öyleyse şiir sanatı nasıl yaygınlaşabilirdi?
Ne yazık ki bizler yeteri kadar sevmiyoruz şiiri, benimsemek ve sevmek
için çaba göstermek gerekirken belki de yüzeysel bir hayatı algılama,
rutinden kurtulamama söz konusu çoğumuzda.
Öyle ya, kolay değildir Pablo Neruda ya da Berthold Brecht okumak, kolay olmadığı için güzeldir. Halbuki
bir kadeh içilse şarabı, tüm mahzeni içmek isteyecekmiş gibi sevilir
şiir.
Fırıncı da, manav da, ayakkabı boyacısı da şiir sever, insanların çoğundan
şu sözleri duyarız, gençken ben de yazardım, sevdalandık da kaç defter
bitirdik… Hemen her askerin bir defteri vardır, anı ve şiirle dolu.
Kafamızın içerisinde düşünceler, kalbimizin sıcaklığı bizi biz eden
yaşama sevincimiz, anılar sonra.
Keşke şair olsaydım sana olan sevgimi gerektiğince anlatabilseydim diye
hayıflandığımız olmuştur. Bu yüzden de Pablo Neruda'nın Postacısını
hoş görmek gerek sanırım.
Şiir sevenler için en güzel şeylerden biri de yepyeni ve güzel bir şiiri
ilk kez okumaktır, bildiğimiz usta şairlerden sonra genç şairlerin şiirleri
de iyi bir okur için bulunmaz bir keşif olabilir.
Ölmeye mi, yoksa yaşamaya mı uğraşıyorum diye soruyorum kendime, sevmediğimiz
işlerde çalışıp sigara dumanını içimize çektikçe, hiç gidemeyeceğimiz yerleri
düşünüp, dayak yiyeceğimizi bile bile eylemlere gittikçe.
Umutluyum yine de ne çok şiir yazanı var bu ülkede, ne çok ressamı,
fakat biliyorsunuz her resim yapan sanatçı değil, aynı şekilde şairlerimiz
de az. Sanatçıların en belirgin özelliği yaratıcı olmaları. Her sanatın
da kendine özgü farklılıkları var, örneğin resim sanatında görsellik
hakim, dünyanın her yerinde algılanabilir. Ve müzik evrenseldir tabii
ki, şiirin evrensel bir boyut kazanması yine şairlerin çabasıyla olur,
çünkü bir şiiri başka bir dile hakkıyla çevirebilen yine şairledir.
Gerçek şiiri nasıl anlarız, duyulmamış ve hissedilmemiş olmalı gerçek
şiir, orijinal olmalı ve yenilik getirmeli. Edebiyatçılar için ve iyi
okurlar için bu pek de zor değil. Usta şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun
dediği gibi, “Ben şiirin hasını ayak seslerinden tanırım. ”
Yani baktığında neye göre bu düz yazı olmuş ya da şiir olmuş diyorsun,
dilbilgisi ya da biçim olarak kuralı yok mu bu işin diye sorabiliriz.
Konusu ne olursa olsun estetik.
Elbette ki çok önemli ve şiirin şekli olmamalı, imgeye önem verilmeli.
İstediğimiz kadar keskin, çok yüce duygularla bu işe girişsek de yazdığımızı
zannettiğimiz protest şiir,
ömrünü okunduğu dakikada doldurabilir çünkü, düz yazı ya da arabesk
olabilir. En zor yazılan şiir türü elbette ki aşk şiirleridir, değil
midir ki aşk örgütlenmektir ve devrimdir.
Yani epeyce sancılı bir iş şiir çalışmak, şairlik etmek, kitap okunarak
şair olunsa kolaydı fakat bu her şeyden önce kabiliyet ve Ahmet Arif'in
de dediği gibi, “yürek işçiliği, namus işçiliği”. Şiirde salt biçime
önem vermek, çalışmak, şekil olarak bir bütünlük sağlamak yetmiyor,
şiirin özü, içeriği, derinliği asıl kalıcılığı sağlıyor.
Haydar Ergülen' de şiirin sözcük, dize ve ritimden oluştuğunu ve şiirin
aslında yazınsal bir tür olmadığını savunuyor, ki bu görüş bana oldukça
yakın geliyor.
Ayrıca şiirin sadece bir duygu aktarması değil şiirin yazılma aşamasının
çalışma gerektirdiği, bazen bir dize için 10 dk 15 dk bazen de birgün
beklenebileceği, şairin kelime arayarak ürettiği konusu da bir başka
gerçek.
Elbette şunu da vurgulamak yerinde olacak, şair olamasak ta şiir yazmak,
güzel bir uğraştır, hiçbir kaygı ve beklenti olmadan yazmak çünkü kelimeler
vefalıdır, insanı İnsanı olgunlaştırır kelimelerden uzak olan insan
vefasız olur, bizi her zaman diğer şairlere yakın hissettirir, dile
getirir, geniş düşünmemizi sağlar.
Ahmet Telli ve Murathan Mungan gibi şairler de şiir yazanlara karşı
olumsuz bir eleştiri yapmazlar çünkü önceki cümlede saydığım faydaları
pekala onlar da bilirler.
İnsanların taşra yaşamı olduğu için edebiyat lükstür Türkiye’de, Devlet
izin vermez her semte edebiyat gitmesine. Görünen o ki yakında tiyatrolar,
senfoni orkestraları daha da uzak olacak bize.
Bugün 9 yaşından 90 yaşına kadar herkes telefon kullanmasını neden biliyor,
her semtte telefon mağazaları çokça var. telefon mağazaları kadar kitap
dergi mağazaları olsaydı insanlar edebiyatı da iyi bilirdi.
Facebook olmadan önce şiir yazan insanların ajandaları vardı onları
dolduruyorlardı. şimdi internet var, ajanda yerine internete yazıyorlar.
Üstelik bu sayede paylaşıyor ve
gerekli saygı çerçevesinde yetkin şair ve yazarlara ulaşarak farkına
varmadan, eğlenceli bir şekilde öğreniyorlar. Yine de her usta edebiyatçının
vurguladığı en önemli husus
önce kitap okumak, bilgiyi kitaptan edinmeye çalışmak, sonra internetten,
teknolojiden faydalanılması tavsiye ediliyor.
Her şairin dönem dönem hissettiği duygular farklıdır, konu ve içerik
te önemlidir, okuyucu için de durum böyledir. Bazen coşkuyla sevinçle
okuruz bir şiiri, bir başka şiirde de olabildiğince hüzünlenebiliriz.
İlhan Berk'e göre; şiir mutsuz eder insanı, hüzün verir, denize bakarken
acı çeker bir şair diyor . İnsanlar anlamasın diye de şiir yazılır mı,
yazılırmış meğerse, bir okursun, anlamazsın, iki okursun anlamazsın,
sonra anlamaya uğraşmazsın zaten, “sarı, o çok güzel, giriyor kentime
” diyerek şiiri çeker sizi içine.
Genç şairlerin ne düşündüğünü merak etmişimdir hep Koray Can Demirkılıç'la
kısa bir sohbet sırasında ; kendisine şiir yazdığını hatırlattığım da,
gülümsüyor ve evet diyor biz buna psikolojik rahatsızlık diyoruz kendi
aramızda, bu sefer ben de gülümsüyorum.
Ülkede evvelden Aziz Nesin'
in söylediği her üç kişiden beşinin şiir yazan olduğunu hatırlatıyorum
kendisine ki bugün bu söz Facebook ve Twiter’la da teyid edilmiş durumda.
Bu konuda fikrini sorduğumda; olumsuz yönü çoktur, olumlu yönü yok denecek
kadar azdır şiir yazmak insanları yalnızlığıyla bütünleştirir. insanlardan
soyutlar, toplumdan uzaklaştırır diye yanıt veriyor genç şair.
Toplumcu yazar ve şairlerin yarattığı eserlere baktığımızda, çağlardan
bu yana insan merkezli bir yaklaşım görüyoruz.
Yıllar evvel Nazım Hikmet kitapları yasaklıydı, ve ben çocuk aklımla
işçi olan babamdan dinliyordum Nazım Hikmet'i, nasıl biridir
diyordum, şiirleri nasıldı. Babam, bizimdir diyordu, bizdendir,
insandan yanadır, dünya şairidir, kıymetini bilmediler o başka.
Şiirler sandığımızdan da güçlü hem kendini hem de şairini yaşatıyor
yüzyıllarca, ülkemizde de komünist şairler denince ilk aklımıza gelen
isim Nazım Hikmet oluyor, siyasi anlayışı ve parti disiplini olan bir
şairimizdir Nazım Hikmet. Bir şairi her yönüyle kabul etmek gerekir.
Dili ustaca kullanan şairlerimizin başında Nazım Hikmet gelir öyle ki,
her kesimden insanın okuyup seveceği, anlayacağı bir dili vardır, büyük
bir sanatçımız, evrensel ozanımız ve vatan şairimizdir.
Dilimizin zenginliğini de yansıtır şiir, küfür de konuşma dilimizde
vardır, halk arasında söylenen her söz, ustalar tarafından şiirlerinde
yerini bulur, örneğin hepimizin bildiği Can Yücel, şiirlerindeki samimiyet,
doğa ve insan sevgisiyle asıl gönderme yapmak istediğini okuyucuya aktarır,
küfürler ise erir gider şiirin içinde.
Dil aynı zamanda kimliktir bunu Yılmaz Güney'in “Bana kendi dilinden
bir şarkı söyle /Kimin adına olursa olsun /Yeter ki çığlığın senin olsun
/Sesine dökülsün isyanın /Sesin sel olsun bağırsın /Bana bir şeyler
söyle /Ama kendi dilinden olsun /Belki anlamam dediğini/Ama senin dilinden
olsun. “ şiiri en güzel şekliyle anlatır.
Usta şair Emre Gümüşdoğan'da genç şairlerle birlikte çalışıyor, şu an
6 kişiyle şiir çalıştığını ve onlarında yavaş yavaş öğrendiğini söylüyor.
Evet diyor şairimiz ,elbette iyidir kelimelerle uğraşmak. Nedense aklıma
hin bir soru geliyor, öyle ya, öyle çok hinoğlu hin var ki memlekette;her
şeyde hırsızlık var çünkü, kelime avcılığı yani, denetim mekanizması
edebiyatta sağlıklı işliyor mu diye soruyorum.
Emre Gümüşdoğan, dizeleri ters yüz eden çok diyor gülümseyerek, siz
anlarsınız hemen diyorum, ve başından geçen bir olayı bizimle paylaşıyor;
on yıl kadar önceydi, tesadüfen sitenin birinde bana ait bir şiir gördüm.
Altında başkasının adı vardı, ve övgüler düzülmüş, bu da teşekkür etmiş.
Kendisine mesaj attım ve şiirin bana ait olduğunu yazdım. Gelen yanıt
"ne malum benden çalmadığın. "oldu. bir dergide yayımlanmıştı, buldum
fotoğraf olarak taradım mail adresine gönderdim, şiiri kaldırdı.
Şiir antolojisi hazırlayan edebiyatçılarımızın da bizlere doğru ve edebi
değeri olan eserleri ulaştırmak için sarf ettikleri emeği yadsıyamayız.
Bir sanatçının eserleri nasıl okunur, nasıl sevilir, nasıl anılır, hatta
bir insan son yolculuğuna nasıl uğurlanır, bunları bilmeyenlerimiz var.
Bir şairin mezarına saldıracak basit, düşünceleri kokuşmuş insanlar
var.
Nasıl ki, çok iyi kazanan yazarlar, posta koyup; benim eserlerimi
karaborsa alacaksanız hiç almayın diyebiliyor, pekala bir şair de eserlerimi
tastamam okuyun, beni sağlıklı değerlendirin, aşk şiirlerimi okuyup
toplumcu şiirlerimi boş vermeyin diyebilir, siz olsanız demez miydiniz?
Kim bilir ne sancılarla yazıldı o şiirler, bir de tam tersini söyleyen
insanlar var; aşk meşk bizi bozar, biz sadece toplumcu şiir okuruz,
garip doğrusu, sanırım anlatabildim, katılmayabilirsiz yeter ki saygıyla
tüm eserlerini okuyun sonra, hüküm verin.
İşte böyle, bir sohbetin özetidir bu, şiirle kalın. . . .
Şiir dendiğinde, birdenbire,
gökkuşağının tüm renkleri burgu burgu gökyüzüne doğru bir yolculuğa
başlar. .
Bazen sisli dağ tepelerinde, bazen yemyeşil ovalar da gezer şiir. Şiirin
içerisinde efsun vardır fakat bu efsun hiç de öyle batıl bir
inanç değildir, ortaçağın çaput kokulu büyücülerine inat şiir, yeniler,
iyi ve güzel olanı belirgin hale getirir.
Gelin dev çınarların ormanına daha sık uğrayalım, Yunus Emre, Nazım
Hikmet, Geothe, Neruda, Rimbaunt. . .
Figen Füsun Pehlivan
08. 05. 2012
Diğer Figen Füsun Pehlivan yazılarından seçmeler | ||
AVM'de aşk başkadır Öykü deneme tadında makale Cengiz Aytmatov üzerine - Araştırma Feminizme ne borçluyuz - Makale ve şiir Grup Bent videoları - Video klip Hastanede cinayet - Deneme, yorum Hastanede Cinayet 2. tasarım - Deneme yorum Hayvanlara kıymayın - Deneme, makale, yorum Muzaffer Özdemir röportajı ve röportaj videosu - Röportaj Neden hayvan hakları - Araştırma ve yazılar Salvador Dali bize ne anlatıyor - Makale, araştırma Sevgi trenine bir bilet - Deneme Yoksulun sultanı Pir Sultan Abdal - Araştırma Mail: figen_fusun_pehlivan[at]hotmail[.]com |
||
|
Copyright: Bu yazının telif hakları yazarı Figen Füsun Pehlivan'a ve internet üzerinden birincil yayın hakkı http://tr.grafiksaati.org internet sitesine aittir. Öykünün yazarı ve yayın hakkına sahip site ilgili sayfa kaynak gösterilmeksizin alıntı yapılamaz. Site ve yazar kaynak gösterilse dahi alıntı miktarı bir paragrafı geçemez. Alıntı yapan kurum; internet sitesi ise bu siteye ve bu sayfaya link vermek zorundadır.
Yazar ya da siteyi rencide edecek tarzdaki yayınlarda veya zararlı alışkanlıkları öven, müstehcen, ya da aile için uygun olmayan içerikler ile kanuna aykırı mataryellerin bulunduğu yayın organlarında hiçbir şekilde bu yazıdan ve diğer grafiksaati.org yayınlarından alıntı yapılamaz. Yazının ve yazarın hakları uluslararası telif yasalarıyla korunmaktadır.
Grafik Saati online kültür sanat müzik ve gençlik dergisi
Budala by
Figen Fusun Pehlivan is licensed under a
Creative Commons Attribution-NonCommercial-ShareAlike 3.0 Unported License.
Linkteki çalışma baz alınarak yapılmıştır
grafiksaati.org.